ÖZET
Modernleşme ile sekülerleşme arasında yakın bir ilişki olduğu genelde vurgulanmıştır. Türkiye modernleşmesi, kendi tarihsel ve sosyolojik gerçekliğinde din, toplum ve siyaset ilişkisinin sekülerleşme dolayısıyla yorumlanabileceği bir süreç olarak kabul edilebilir. Bu süreçte zamanla eskiye ve geleneksele ait olanlar ile yeni ve modern olanlar arasında kültürel ve siyasal bir mesafe oluşmuştur. II. Meşrutiyet sonrasında tartışılmaya başlanan, cumhuriyetin kurulmasının ardından da toplumsal hayata geçirilen pek çok yenilik, yeni iktidarın sekülerleşme siyasetinin bir sonucu olarak yorumlanmıştır. Öyle ki cumhuriyet modernleşmesi, laiklik ilkesi temelinde bir toplumsal bölünmenin yaşanmasına sebep olmuştur. Yıllardır toplumun geleneksel dini yapısının üretenleri olan dini gruplar ve cemaatler, bu bölünmede iktidar tarafından “öteki” olarak tanımlanmışlardır. Dini grupların kamusal alandaki meşruluklarını kaybetmeleri, yok olmaları anlamına gelmemiş, genelde yer altına çekilerek kendi varlıklarını sürdürmelerine sebep olmuştur. Tek parti iktidarı boyunca devletle gerilimli bir ilişki halinde olan dini gruplar, çok partili hayata geçişle birlikte siyaset ile faydacı bir ilişki halinde olmuşlardır. Siyasi partiler de dini gruplar ile benzer bir fayda ilişkisini gözetmişlerdir. Askeri darbeler yoluyla siyasete müdahale edildiği dönemlerde, bürokratik yapıda tek parti dönemindekine benzer refleksler gösterilmişse de demokrasiye dönülmesiyle birlikte siyasiler ve dini gruplar açısından karşılıklı bir fayda diyalektiği üretilmeye devam edilmiştir. 28 Şubat süreci ve AK Parti iktidarı dönemi, Türkiye modernleşmesinde dini grupların konumu açısından farklı dönemler olarak da dikkat çekmiştir.