ÖZET
Çalışmamızda ilk olarak, kötülüğün ve şiddetin insan doğasına içkinliği ve fakat aynı zamanda aşkınlığı iddiaları ahlak ve siyaset alanlarından hareketle ele alınacaktır. Ardından insanın doğasının yanı sıra eylemlerinin aracı olarak kabul edilen kötülük ve şiddetin varlık koşullarını, doğasını, kaynağını ve tarihteki rolünü Kıta Avrupası’nda15. yüzyıldan 21. yüzyıla kadar gelen kırılma noktaları bağlamında inceleyeceğiz. Özellikle “günümüzde yüz yüze kalınan ve ‘belirli bir tür’ demokrasinin ihdası için işlenen şiddet ve kötülük, insanın özgürleşme sürecinde nasıl bir role sahiptir?” sorusu çerçevesinde siyaset ve ahlak alanlarından hareketle şiddetin-kötülüğün durumunu Arendt’in, Benjamin’in şiddet eleştirileri, Keane’nin kategorileri çerçevesinde ele alacağız. Çağımızda mevcut şekliyle şiddet alanı hem kötülüğün apaçıklığını hem de siyasetin yasalılığını içeren diyalektik bir alandır. Balibar’ın ifadesiyle, şiddet alanı tahayyül edilebilir, aynı zamanda akılcı biçimde sınırlanmış bir kötülük imparatorluğu olmasaydı, siyaset de nomos’un imparatorluğu olmazdı. Sonuçta ise kötülük ve şiddetle ortaya çıkan sorunların demokrasiyle ilişkisi üzerinden demokrasinin ne kadar demokratik olunup olunmadığından bağımsız olarak topluma ve bireylere ne kadar var olma imkânı yarattığına göre değerlendirilmesi gerektiği; demokrasinin şiddeti-kötülüğü paranteze alarak değil onları rehabilite ederek inşa edildiğinde yüzyılımızda karşılaşılan sorunların kısmen çözüme ulaştırılabileceği yargıları üzerinde duracağız.