ÖZET
Siyasette epistemik kriz, politik epistemoloji açısından değerlendirildiğinde bizi iki seçenek arasında bırakır: (i) Kamusal alanı, politik öznelerin her konuyu müzakere edebilecekleri ve uzlaşabilecekleri epistemik bir düzlem olarak tasarlamanın imkânsızlığından hareketle iyiye dair konuşmayı sınırlamak. Ya da (ii) kamusal alanda taraflar arasında epistemik güvenin imkânsızlığından hareketle minimuma razı olmak. İlk seçenek, öznelerin iyi ve iyi yaşama dair düşüncelerini müzakere konusu yapmanın çatışmalara yol açacağını iddia eder ve güvenlik açısından iyi hakkında sessiz kalınmasını önerir. İkinci seçenek, bireyler arasında karşılıklı epistemik güven sorunu giderilmediği sürece az ile yetinmenin daha makul bir tercih olacağına işaret eder. Ancak bu iki seçenekten hangisi seçilirse seçilsin siyaset alanının krizlerini derinleştiren epistemik kibir, epistemik adaletsizlik ve mitsel düşünce gibi epistemik kusurlardan uzaklaşmak mümkün değildir. Çünkü iyi düşüncesine dair bilgisizlik arttıkça epistemik kusurlar derinleşir. Epistemik kusurlar sadece bireyin bilişsel sürecini değil tüm siyaset alanını bozar. Bu çalışma politik aktörlerin epistemik tevazuyu entelektüel bir erdem olarak benimsemelerinin siyasette epistemik kusurları hafifleteceğini iddia etmektedir. Tevazu, politik aktörlerin epistemik kusurlarını fark etmelerini, bilgisiz bırakıldıkları konularda doğruyu aramaya devam etmelerini ve müzakere süreçlerinde karşılıklı güven sorununu aşarak iyi hakkında bilgi alışverişinde bulunmalarını kolaylaştıracaktır.