ÖZET
Avrupamerkezcilik, zaman içinde değişen ve farklı bağlamların etkisiyle dönüşen bir büyük anlatıdır. Bu büyük anlatının eleştirileri pek çok karşı hareketle kendini göstermiş; fakat bizce bu karşı hareketler, Avrupamerkezciliğin aşılması yönünde yeterli olamamıştır. Biz, bu makalede, Avrupamerkezciliğin eleştirilerini iki ana eksende eleştirerek “merkezcilik” ve “Avrupa” kavramlarını yeniden düşünmeye ve sorgulamaya çalışıyoruz. İlk olarak eleştirilerde sıklıkla rastladığımız merkezciliğe merkezcilik, özcülüğe özcülük ile karşılık vermenin yetersizliği ve sakıncaları üzerine tartışıyoruz. İkinci olarak ise, yine Avrupamerkezciliğin eleştirilerinde gördüğümüz, “Batı ve Batı olmayan” gibi ikili karşıtlıklar üzerine kurulmuş homojen, tekdüze ve tutarlı bir bütün olarak kurgulanan “Avrupa” kavramının kısıtlayıcılığı üzerinde duruyoruz. Bizce Avrupa, Batı ve dolayısıyla Batı olmayan kavramlarının içindeki farklılıkları görünür kılmanın bir yolu, zıtlıkların veya ikili karşıtlıkların ötesinde düşünebilmekle mümkün olabilir. Kültürü bir karmaşıklık üzerinden okuyarak melezlik, bağlamsallık ve kültürlerarası geçişkenliği göz önünde bulundurmak önemlidir. Son olarak bu makalede, Avrupamerkezciliğe karşı durmanın bir yolunun bu kavrama bağlamsal (contextual) olarak yaklaşmak, yani Avrupamerkezciliğin farklı bağlamlardaki değişkenliğine bakmak olduğunu savunuyoruz. İkinci yolunun ise “etki” yerine farklı okuma ve alımlama biçimlerine odaklanmak olduğunu düşünüyoruz. Buna bağlı olarak küçük ve büyük anlatıların birbirini dışlamadığı, disiplinler arası bir bakış sayesinde, ikili karşıtlıklardan kurtulabileceğimizi, indirgenmiş, değişmeyen ve yekpare olarak görülen olguların aslında ne kadar karmaşık, değişken ve çeşitli olduğunu görebileceğimizi iddia ediyoruz.